10 Mayıs 2012 Perşembe

No Poo 4., 5.,6. Gün vee 1. Hafta!

Yihuu!
Tam bir haftadır şampuansızım!

4. gün:  

Saçlarımı öylesine tarayıp arkadaşım Kazım'a, baak 5'li örebiliyorum diye göstermek için örmüştüm ama çok hoşuma gitti. Şimdi fotoğraflara bakınca keşke özenseymişim diyorum örerken ama saçlarım 4. günündeydi ve hafiften kirli hissetmeye başlamıştım, o yüzden pek saçlarıma dokunmak istemiyordum. Yine de güzel olmuş gibi.




5. gün: 

No poo'ya başladığımın 5. günü saçlarımı yıkadım. Geçen sefer saçlarımı yıkadığımda saçlarımın elma sirkesi ve karbonata nasıl tepki vereceğini iyice gözlemleyebilmek için 5 gün boyunca saçlarıma ekstra bir şey sürmedim. Sanırım özellikle altını çizmem gereken şey saç uçlarımın kurulaştığı. Saçlarım yağlı olduğu için karbonatı çok, elma sirkesini daha az kullanmıştım ama bu sefer öyle yapmadım. karbonatla saç diplerimi yıkadım yağı alması için ama saçlarımın geri kalanını yıkarken karbonatlı suyu özellikle saç uçlarımda pek yedirmedim. Elma sirkeli kısma geldiğimde bu sefer sadece saç uçlarımı elma sirkeledim ve özellikle saç diplerimden uzak durdum. Elma sirkesi saçlarımda beklerken klipsli bir tokayla saçlarımı tepemde topladığım için saç uçlarımdan saç diplerime de akacak elma sirkesi ama saçlarımı yağlandıracak kadar değil. Bir de saç uçlarımın kurumasından, çatal çatal olmasından, kırılmasından deliler gibi korktuğum için saç uçlarıma badem yağı ve çam terebentin yağı sürdüm.

Duştayken saçlarım köpürmediği için yine gözlerimi kapatmayı akıl edemedim. Duşa kabine gözlerini kapatmayı unutma notu yapıştırmam lazım galiba.

Bir de saçlarım çok döküldü duştayken. Son iki gündür saçlarımın hep toplu olmasına verdim ama ben bu durumu. Sonuçta saçlarımız açıkken de dökülüyor ama biz fark etmiyoruz. Toplu saçları açtıktan sonra gün içinde dökülen saçlar birden elimize geldiği için saçlarımız çok dökülüyormuş gibi olabilir, ya da olmayabilir. Ben bütün bunları götümden uyduruyor olabilirim ama şu anda mantıklı geldi sanki. Yanlış mı düşünüyorum acaba?


Bunlar duştan hemen sonraki fotoğraflar. Hala kendi fotoğraflarımı çekmeyi beceremediğim için elimde kullanılabilir olarak sadece bunlar var. Bir buçuk aydır boyaya gitmedim, çılgınlar gibi dipten saçlarım çıktı ama no poo boyalı saçımı etkiler mi, rengin çabuk akmasına neden olur mu diye bir deneme yapmak için özellikle boyayı erteledim. Saçlarımı karbonatla yıkarken boyam aksa dahi, elma sirkeli durulamaya geçtikten sonra rengin akması duruyor, Havluma iki yıkamadır boya lekesi çıkmadı. Ama daha önce dediğim gibi, bunun nedeni saçlarımdaki boyanın eski olması mı yoksa elma sirkesi mi, tekrar boyatmaya gitmeden tam olarak bilemeyeceğim. Bir de saç dipli fotoğrafımda dikkat ederseniz kızıl iki yıkamada saçın geri kalanına göre daha çok akıp turunculaşmış. Yani karbonat saç diplerimdeki kızılın daha çok akmasına neden oluyor, bu konuda ne yapabilirim bir araştırmam gerek. Kızıllarım çabuk aksın istemiyoruuuum!

 Bu yıkamamda saçlarımı kurutmadım, kendi haline bırakıp kurumasını bekledim bakalım nasıl kuruyacak diye. Bir türlü şekle girmeyen kaküllerim kendiliğinden çok tatlı kurudu. Umarım no poo etkisini göstermeye başlamıştır ve bu tesadüf değildir. Baktım fotoğraf makinesiyle halledemiyorum laptopun kamerasıyla çekeyim dedim ve saçlarım hala biraz nemliyken örüp fotoğraflarını çektim. Kedi hazretleri de gelip papağan gibi omuzuma tünedi. ^^


6. gün:

Saçlarımı yatmadan örmüştüm sabah da pek bozulmamıştı, o yüzden hiç saçımla uğraşmadım.







1. Hafta, Horaaay!:

İki gündür saçlarımda belirgin bir yağlanma yok ve saçlarımın yumuşaklığından, kokusundan da hala çok memnunum. No poo'da özellikle saçlarımı tamamen soğuk suyla yıkamanın ve elma sirkesinin faydasını görüyorum diyebilirim. No Poo'ya başlamayacaksanız bile saçlarınızı soğuk suyla durulamanızı ve en azından bakım kremi yerine elma sirkesini kullanmanızı öneririm. 

Neden saçlarımı elma sirkeli suyla nemlendireyim ki?

1) Çünkü bakım kremlerinden ucuz.
2) Bakım kremleri, saç maskeleri zamanla saçta birikerek, saçın cansız, sönük durmasına, ağırlaşmasına sebep olur. Elma sirkesiyse biriken saç kozmetiklerinden kurtulmamızı sağlar. Clarifying şampuan kullanmanıza gerek kalmaz.
3) Saç kütiküllerini doldurup saç tellerini pürüzsüzleştirir. Pürüzsüz saçlar ışığı daha çok yansıtır. Hem pürüzsüz hem de daha parlak saçlar! Bir taşla iki kuş, yihuu!
4) Çabuk dolaşan, duştan sonra zor açılan saçlarınız varsa elma sirkesi en güzel çözüm. Benim özellikle ensemdeki saçlar mahalleden arkadaşları çağırıp tek kale maç yapıyorlar herhalde ben uyurken. "Bak bir kulak memesinden diğer kulak memesine kadar olan yer kale, taam mı?" Yoksa başka türlü bu kadar dolaşması imkansız. No poo'ya başlarken özellikle ondan korktum. Şimdi ben kremlerle, maskelerle ancak açabiliyorum daha kötü olmaz mı diye üzülüyordum ki, hiç üzülmeme gerek yokmuş gerçekten.



Bugün sabahtan saçlarımı tekrar ördüm, akşama kadar örgülü kaldılar yine, sadece 1. hafta fotoğraflarını çekmek için açtım, öylesine bir taradım. Tabii üçüncü fotoğrafta görüldüğü gibi tekrar ördüm ki dolaşmasın, kırılmasın, yıpranmasın minnoşlarım.

Bunlar da kendi fotoğrafımı çekmeye çalışırken şekilden şekile girdiğim fotoğraflar, heheh. Kedi hazretleri ben fotoğraf çekmeye çalışırken depar atarak omuzuma tünemeye de geldi. ^^ Sıpanın bu hali fotoğrafla yakalandığı için çok sevindim tabii ama sırtım yine tırnak izi oldu ve çok acıyor, sanırım bu sefer kanattı eşşolusu.


1. haftamı kutlamak için kendime organik çikolata aldım, tadı harikaydı! Yanına da french press kahve yaptım, mmhh... yum! Bencillik etmedim, Şalom'la da paylaştım üstelik. Çikolata kaşla göz arasında bitti ama, bizim Şalom azıcık ayıdır da, ondan oldu kesin. :)



Olan biten şimdilik bu kadar sanırım. Sormak istediğiniz bir şey olursa sorarsınız zaten, sorabilirsiniz falan dememe gerek yoktur diye düşündüm. ^^ Öpücikcik!


6 Mayıs 2012 Pazar

No Poo 3. Gün

Merhaba,

Bugün üçüncü gün ve ne olup bitiyor anlatmak istedim. No poo'ya başlamadan önce kafa derimde inanılmaz bir kaşıntı vardı ve kaşıdıkça kepekleniyordum ama sanırım bu kafa derimde biriken saç kozmetiklerinden kaynaklanıyordu, no poo'ya geçtikten sonra kaşıntım da kalmadı, kepeğim de. Üç gündür saçlarımı yıkamıyorum ama saçlarımı hiç kirli ya da yağlı hissetmiyorum. Üstelik saçlarım hala harika kokuyor. Saçlarıma sık sık dokunmamaya çalışıyorum ama hepsini avuçlayıp burnuma dayayarak  koklayıp durmamak için kendimi çok zor tutuyorum. Dün hiç yağlı durmuyordu ama bugün saç diplerim yağlı duruyor biraz ama kirli hissetmediğim için temiz kafa derisi yağlarımın saçlarımla takılmasına izin veriyorum. Saçların beslenmesi için o yağlarla dans etmesi, sevişmesi lazım sonuçta. Bırakalım sevişsin çocuklar.

Hem dip boyam geldiği hem de saçlarımın temizlik ömrünü uzatmak için bugün saçlarımı donut topuzu yaptım. Zaten dışarı da çıkmayacağım için saçlarımla uğraşmama gerek yoktu. Sadece topuz yapmadan önce saçlarımın uçlarına tatlı badem yağı sürdüm kuruyan uçlarımla ilgilensin, sevgi göstersin diye. Zaten saç yapım yağlı olduğu için diplerime sürmedim ama kuru saçlarınız varsa siz diplerinize de sürebilirsiniz.

Saçlarımın fotoğrafını doğru düzgün çekmeyi bir türlü beceremedim ama üçüncü günün sonunda böyle görünüyor. Fotoğraf çekme konusunda tavsiyeleriniz olursa harika olur. :) Bir de no poo konusunda merak ettiğiniz bir şeyler varsa seve seve yanıtlarım.

Mutlu pazarlar.







Ha, bu arada dün gece tırnaklarıma skittle nails dedikleri şeyden yaptım. Çok hoşuma gitti. ^^ Paylaşmazsam olmazdı. Az önce de bu renklerin üstüne glow in the dark oce sürdüm. Heyecanla havanın iyice kararmasını bekliyorum. İşalla çok parlar tırnaklarım.


4 Mayıs 2012 Cuma

No Poo

Saçlarımı şampuanla yıkamayı bıraktım.

Azıcık ilgi çektiğime göre şimdi nedenli nasıllı açıklamama girişiyorum. No Shampoo Experiment (No Poo) ile ilgili uzun zamandır, sanırım bir senedir bloglar okuyorum. İnsanların nasıl sonuçlar aldığını, nasıl yaptığını her okuyuşumda gaza gelsem de, ama ama ama saçlarım, ya olmazsa, ya uzatmaya çalıştığım saçlarımı bozarsam, yıpratırsam diye korkup geri çekiliyordum. Bir de şöyle mini minnacık, ufacık bir problemim vardı ki, eğer her sabah banyo yapıp, saçlarımı üç defa şampuanlamazsam ve saçlarımdan squeak sesi gelmezse temizlenmiş, taze, ferah hissetmiyordum. Üstelik ben saçlarımı bu kadar temiz tutarken aynı günün akşamı saçlarım kafama yapışmış ve sıksam uçlarından yağ damlayacak hale geliyordu. Akşam dışarı çıkacaksam tekrar duşa girip yağlarımdan arınmam gerekiyordu ve ben bu haldeyken bir de şampuanı mı bırakacağım öyle mi? Hahayt.

Saçlarımla ilgili o kadar çok yanlış alışkanlığım varmış ki, bunu No Poo'yu araştırırken anladım. Bunların en önemlisi; saçlar her gün yıkanmaz! Kafa derimiz o yağları sadece bizi çıldırtmak için, saçlarımız kafamıza yapışsın, buluşmamız burnumuzdan gelsin, biz ne kadar temiz olsak da pis görünelim diye inadımıza üretmiyormuş. Saçların kendi yağıyla beslenmesi lazım akıllım. Sen saçın kendini beslemek için ürettiği yağı yıkayıp durursan o garibim kafa derisi de, ben yağ üretiyorum ama bu saçlar beslenmiyor, demek ki daha çok üretmem lazım diyecek. Sonuç? Her defasında daha fazla üretilen yağ, ve günün sonunda pis görünen saçlar.

Ben madem sağlıklı saçlar istiyorum, bir süre dayanacağım, yağlı yağlı gezerim ne olacak dedim ve arkasında durdum. İlk günler nasıl bir kabustu anlatamam. Özgüvenimin ne kadar büyük bir kısmı saçlarımdan geliyormuş da benim haberim yokmuş. Saçlar temiz, fönlü ben mutluyum. Saçlar yağlı, ben dışarı çıkmak istemiyorum. Evde yiyecek bir şey mi yok? Bu saçlarla dışarı çıkacağıma açlıktan ölürüm daha iyi. Dur şurda pizzacının numarası olacaktı, yemeği eve söylerim.

"Merhaba, ben bilmem neli az pişmiş pizza siparişi verecektim. Teşekkür ederim. Hah bir de şey soracağım, (sesi yumuşat, tatlı tatlı, azıcık da kırıtarak) pizzayı getirirken markete uğrayıp falanca marka light süt, iki ekmek, iki-üç kilo kadar da greyfurt alabilir misiniz? Gerçekten çok teşekkür ederim, iyi akşamlaaaar."

Hiiiç yargılamayın, özgüvensiz, minik, pısırık ve yağlı saçlı, çaresiz bir kadındım ben. Neyseki saçlarım bir aydan sonra düzene girdi. İki günde bir yıkanmaya alıştılar ve işin en güzel tarafı saçlarım hiç olmadığı kadar sağlıklıydı. Haaa-lelayu-ya! Zamanla saçlarımı şampuanladığım günlerin arasını da açtım ve şimdi dört günde bire düşürdüm. Dördüncü gün yapacak bir şeyim yoksa ya da evde olacaksam saçlarımı tepemde topluyorum ve yine yıkamıyorum. Ne kadar az şampuan, o kadar iyi. Üstelik geçen ay, sonunda cesaretimi toplayıp saçlarımı "Aşkııısııı lahmacunlar geldiii kızılı"na boyattım ve kızıl saçın rengini korumak için haliyle daha az yıkamam gerekti. Hazır saç yıkamayı haftada bir-ikiye düşürmüşken No Poo'ya başlayabileceğimi düşündüm.

No Poo iki aşamalı;
İlk aşama şampuan yerine saçları karbonat ve elma sirkesiyle yıkamak ve saçlar buna alıştıktan sonra ikinci aşamaya geçerek saçları sadece suyla yıkamak ve arada bir karbonat ve elma sirkesini kullanmak!

Peki karbonat ve elma sirkesini nasıl kullanıyoruz?

Ben bitmek üzere olan saç maskemi başka bir kaba boşaltarak onun kabını yarıya kadar suyla ve yoğunluk kazanana kadar karbonatla doldurdum. Elma sirkesini de bitmiş sabun kabının dibine bir parmak kadar boşaltıp üstünü suyla doldurdum. Duşta daha rahat saçlarıma dökebilmek için sıvı sabun kapağını bulaşık deterjanınınkiyle değiştirdim. Karbonatlı suyun macun kıvamına geleceğini düşündüğüm için üstten bastırmalı saç maskesi kutusunu seçmiştim ama daha sıvı olduğu için onunkini de bulaşık deterjanı kapağıyla değiştireceğim.



Duştayken karbonatlı suyu kafa derime masaj yaparak sürdüm. Bunun için saçlarımı kulak memesi hizasından ikiye ayırdım ve sırayla iki ayrı bölgeye iyice yedirdim ki hiçbir yeri atlamadan güzelce masaj yaparak yedirebileyim. Karbonat şişenin dibine çöktüğü için her defasında çalkalamayı unutmamak gerekiyor. Karbonat biraz saçımda bekledikten sonra elma sirkeli suyla saçlarımdaki karbonatı duruladım. Elma sirkesini özellikle saçlarımın uçlarına sürdüm ve o da biraz bekledikten sonra tamamen duruladım. Taa-daah! Saçlarım tertemiz! Ben saçlarımı soğuk suyla yıkamayı tercih ediyorum. Soğuk suyla durulanan saçlar daha parlak oluyor. No Poo denemeyecekseniz bile saçlarınızı soğuk suyla yıkamayı deneyebilirsiniz, saçlarınızın daha parlak olduğunu göreceksiniz.

Karbonat ve elma sirkesi rutinini uygularken zaman kazanmak için duşta önce saçlarımı karbonatladım ve klipsli bir tokayla toplayıp vücudumu belime kadar lifledim. Sonra elma sirkesine geçip elma sirkesi de saçlarımda beklerken vücudumun kalan yarısını yıkadım ve zaman da kaybetmemiş oldum. Yalnız saçlarımı karbonatlarken, saçlarım şampuanla masaj yapıyormuşum gibi köpürmediği için gözlerimi kapatma ihtiyacı hissetmedim, tek aksilik buydu ve gözlerim çok yandı. Karbonat köpürmediği için acaba temizlenmiyor mu diye düşünmedim çünkü daha kafa derime masaj yaparken bile temizliği hissedebiliyordum, harika! Elma sirkesinin kokusuyla ilgili endişelerim vardı ama saçlarım kuruduktan sonra o da tamamen geçti. Hatta saçlarımı kuruttuktan sonra markete gittim ve bir arkadaşımla karşılaştım. İkimiz de kasada sıra bekliyorduk ve çok güzel koktuğumu söyledi. Hayır parfüm kullanmıyorum, hayır azıcık bile kokulu kremdir, losyondur sürmemiştim, bahsettiği çok güzel kokan şey saçlarım. No Poo'yu dener denemez böyle bir geri dönüşüm aldığım için çok mutlu oldum.

Bunun yanında saçlarım kızıla boyalı olduğu için acaba karbonat ve elma sirkesi boyanın daha çabuk akmasına neden olur mu diye de korkuyordum. Saçlarımı en son geçen ay boyattığım için zaten bu ara boyaya gitmem gerek, ne kaybederim ki diye düşündüm. Duştayken her zamankinden daha fazla akmadı boyam ama beni asıl şaşırtan, her duştan çıktığımda saç havlumu boyardı saçlarım ama bu sefer hiç boyamadı! Saçımdaki boya eski olduğu için mi yoksa başka bir nedeni mi var bilemiyorum şimdilik ama iyi ki bu deneye yeni saç havlusuyla başlamışım, eski havlumu kullansaydım bunu fark etmeyebilirdim bile.

Bugün No Poo'nun ilk günü ve sonuçtan şimdilik çok memnunum. Bakalım zamanla nasıl olacak?

24 Mart 2011 Perşembe

Güven


Bir varmış, bir yokmuş.
Bir varmış, 
Bir yok saymışlar, 

19 Mart 2011 Cumartesi

Zürafa, Fil ve Zebra

Telefonum çaldı, kimin aradığını merak bile etmedim. Ya babamdır, ya da ah bir arkadaşımız vardı diyen iki üç kişiden biridir. Israrla çalmaya devam edince açtım. Kim olduğuna bakmadım.

"Alo?"

"Haydi aşağı in, herkes burada!"

Ah bir Betü vardı, onu da arıyayım diyen bir arkadaş. Bu yataktan hiç çıkmak istemiyorum halbuki. Gitsem mi? Gitmek istemiyorum! Ne zaman kafam karışsa ayak parmaklarımla oynarım. Bunu biliyorlar. İşareti gören zürafa hemen atıldı:

"Gitmeyelim ne olur!"

Fil, zürafayla tartışma fırsatını kaçırmazdı ama bu sefer beni şaşırttı:

"Yeni bira açtık zaten, ne işimiz var orada? Yorganın altı ne güzel, sıcacık."

Tartıştıkları zamanlara kızıyorum ama anlaşmalarına da tahammülüm yok. Hatta benimle yaşamalarını bile istemiyorum artık. Ben en iyisi önce nasıl tanıştığımızı anlatayım; fille zürafa Mart ayının ikisinde sabaha karşı yanıma geldiler. El ele tutuşup, efendi efendi gidecek yerlerinin olmadığını söylediler. O kadar küçüklerdi ki, onları görebilmek için yere diz çökmek zorunda kaldım. Elbette önce olmaz dedim, burası yeterince kalabalık. Etraflarına baktılar. Bu koca odada bir sen, bir de sana yüz vermeyen bir kuş bozuntusu var, hiç kalabalık değil dediler. Güçlü bir tokat yemiş gibi oldum. Bu kalabalığı göremiyorlardı demek ki. Halbuki düşünce bulutlarım kaplamıştı her yeri. Bu odada bana bile yer yok dedim. Bakıştılar.

"Zaten biz sadece omzunda yaşayabiliriz."

Gidin dedim, omuzlarımda da size yer yok! Tekrar el ele tutuşup kapıya yöneldiler. İçim el vermedi. Kalmalarına izin verdim. O günden beri beraberiz. Buna beraberlik denmez ama. O kadar çok konuşup, tartışıyorlar ki! Onları duymamak için kulaklarımı silikonla doldurduğum günler oldu. Benden kalacak yer rica ettikleri günkü efendilikten, ağırbaşlılıktan eser kalmamıştı. Kandırdılar beni. Çareyi fili sağ, zürafayı sol omzuma koyup, omuzlar arası geçişi yasaklamakta buldum. Bu defa biri sağ omzumda hadi ölelim diye kulağıma bağırırken, diğeri sol kulağıma dışarıdaki kedileri sevsek ne güzel olur diye şarkı söyledi. Ama bugün farklıydı işte, ikisi de ağız birliği yapıp kalalım diyorlardı. Bir fısıltı duydum:

"Haydi gidelim, iyi gelecek, göreceksin."
"Aa! sen nereden çıktın?"
"Fille zürafaya belli etme lütfen, ben zebrayım, yüzük parmağının ikinci boğumunda yaşıyorum."
"Ne işin var orada? Ne zamandır oradasın?"
"Bilmem, iki seneyi geçti. Beni kovma tamam mı? Lütfen... Haydi onları dinleme, gidelim."

Gittik. Gitmezsek kırk yılın başında bir de aramazlar artık. Yanlarına gidince sarıldılar bize. Dokunmayın diyemedim. Fil fiziksel temastan hoşlanmıyor, zürafa ter kokunuzdan rahatsız oluyor, sarılmayalım diyemedim. Zebra benim için mutluydu sanırım. Ağlamak üzereydi. Mutluluktan mı hüzünden mi kestiremiyorum. Hüzünden olabilir. Anlatacak bir şeyi olmadığından olabilir. Soranlara iyi diye yalan söylemekten olabilir. O da dokunulmaktan rahatsız olmuş olabilir. Sarılma ve nerelerdesin faslı çok yordu bizi. Oturmak istedik.

"Nereye oturabiliriz?"
"Şurada bir sandalye olacaktı."
"Dört kişi bir sandalyeye sığar mı allah aşkına?"
"Ne diyorsun kuzum sen? Ne dört kişisi?"
"Siz göremiyor musunuz?"
"Kimi?"

Nasıl fille zürafa odadaki düşünce kalabalığını göremiyorsa, onlar da yol arkadaşlarımı göremiyordu. Bakın sağ omzumda bir fil, sol omzumda bir zürafa var diye açıklamaya gücüm yoktu, hele elimi uzatıp, bakın buradaki de zebra demek çok gözümde büyüdü. Bir şey söylemeden sandalyeye sığmaya çalıştık. Nasıl göremiyorlardı? O kadar kaburgalarımı kırana kadar sarıldılar. Nasıl farketmezler? Sarılmak, seni özledim demek bir yakınlık göstergesi değil demek ki. Azıcık yanımda olsalardı belki görürlerdi, kim bu yakışıklı zürafa ve bu güzeller güzeli fil derlerdi. Gerçi senelerce benden habersiz yüzük parmağımda yaşamış bir zebram var, ben bile kendime o kadar yakın değilken başka kimseyi bana yeterince yakın olmayıp, omuzlarımda yaşayan kiracılarımı farketmemekle suçlayamam.

(Aslında herkese biraz haksızlık etmiş olabilirim.)
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...